14 Kasım 2024 Perşembe

Serpil Arslan yazdı | Dünden bugüne Ortadoğu'nun kalbi Filistin

Siyonist İsrail'in kurulduğu günden bugüne Filistin halkına yaşattığı acılar ise değişmedi. Başta ABD olmak üzere emperyalist devletlerin siyonist İsrail destekçisi tutumu da. İsrail, Nakba'dan, Sabra Şatilla'ya daima Filistin halkının büyük felaketi oldu ve olmaya bugün de devam ediyor. Filistin halkı ise; İsrail siyonizminin zulmüne karşı direnmekten vazgeçmedi, vazgeçmiyor.

7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin ardından siyonist İsrail'in ABD, AB emperyalistleri, İngiltere ve bölge gerici devletlerinin sınırsız desteği ile sürdürdüğü saldırılar, dünya gündemi olan ve geride kalan bir yılda devam etti. İsrail'in işgal saldırıları nedeniyle en az 50 bin insan Filistin'de katledildi. Fakat geçmişte olduğu gibi 7 Ekim 2023'ten bu yana da, sadece işgalci saldırılar yaşanmadı, Filistin ve Ortadoğu halklarının direnişi sürdü, sürüyor.

Filistin ve Ortadoğu toprakları, petrol ve hammadde kaynaklarının öneminin artmasıyla birlikte, emperyalistlerin çıkar çatışmalarının merkezine yerleşti. Önce İngiliz emperyalizmi, ardından ABD, İsrail'i Ortadoğu'da stratejik bir güç haline getirmeye çalıştı. ABD, Ortadoğu'daki sosyalist güçlere, halk direnişlerine ve Arap milliyetçiliğine karşı İsrail'i bir üs olarak konumlandırdı. Filistin sorunu da bu tarihsel eşikte emperyalistler arası bir çıkar çatışmasının merkezine dönüştü.

1948/49 Arap-İsrail savaşında siyonist güçler, Filistin topraklarının büyük bir kısmını işgal etti. Bu savaş, İngiliz mandasının sona ermesi ve İsrail devletinin kurulması çabalarının bir sonucu olarak ortaya çıktı ve bu süreçte yaklaşık bir milyon Filistinli topraklarından sürüldü.

1956'da İsrail, İngiltere ve Fransa ile birlikte Mısır'a saldırdı, ancak bu girişim büyük bir yenilgiyle sonuçlandı. 1967'deki Altı Gün savaşı İsrail'in yayılmacı politikalarının bir parçasıydı; savaş sonunda işgal altında tuttuğu toprakları genişletti.

Arap ülkeleri, 1973'te işgal altındaki toprakları kurtarmak amacıyla İsrail ile savaşa girdi,, ancak savaşta belirgin bir üstünlük elde edilemedi. Bu durum, uzlaşmacı Arap yönetimlerinden dolayı Camp David (Mısır-İsrail anlaşması) görüşmelerinin yolunu açtı.

Tüm bu savaşlar sonucunda Filistin halkı sığınmacı durumuna düştü, yoksulluk, yoksunluk ve soykırım saldırıları ile karşı karşıya kaldı. Emperyalist güçlerin çıkar çatışmalarında her daim kaybeden taraf oldu.

Ve Filistin halkının siyonist İsrail'e, bölge gerici devletlerine ve emperyalizme karşı varoluş mücadelesi 1948li yıllardan sonra farklı eğilimli örgütlerle sürdü, sürüyor.

1960'larda Al Fatah ve Halk Cephesi (PFLP) ortaya çıktı. 1964'te kurulan Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ), Yaser Arafat'ın 1969'dan itibaren liderliğinde Filistin direnişinin çatı örgütü haline geldi.

70'li yıllarda FKÖ, uluslararası alanda Filistin halkının meşru temsilcisi olarak kabul edildi. İsrail işgalinin kaldırılmasından sonra Gazze ve Batı Şeria bölgesinde bağımsız bir Filistin devletinin kurulması onaylandı.

Sosyalist partilerden Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC), 1967'de George Habbaş, Wadi Haddad ve yoldaşları tarafından çok sayıda örgüt ile kuruldu. Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi (FDKC) ise 1969'de kuruldu.

Bütün bu sürecin gösterdiği, Filistinlilerin iradesini dikkate almadan Ortadoğu sorununun çözülemeyeceğiydi.

Siyonist İsrail'in kurulduğu günden bugüne Filistin halkına yaşattığı acılar ise değişmedi. Başta ABD olmak üzere emperyalist devletlerin siyonist İsrail destekçisi tutumu da. İsrail, Nakba'dan, Sabra Şatilla'ya daima Filistin halkının büyük felaketi oldu ve olmaya bugün de devam ediyor. Filistin halkı ise; İsrail siyonizminin zulmüne karşı direnmekten vazgeçmedi, vazgeçmiyor.

Filistinli 12 direniş örgütünün 7 Ekim'deki Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden bir yıl geçti. Aksa Tufanı, İsrail'in yıkılmaz denilen Demir Kubbelerini, istihbarat ağını delip geçti. Emperyalistlerin askeri, ticari, ekonomik büyük desteğine rağmen büyük bir yenilgi alan işgalci siyonist İsrail, ABD'nin alan açıcılığı, sınırsız desteği ile Gazze Şeridi'nde sivil halkın da için de olduğu bir katliam ve yıkım gerçekleştirdi. Filistin'e yönelik soykırım saldırısı, üç hafta önce Filistin halkına desteğini her dönem sürdüren Lübnan Hizbullahı'na yöneldi. Geride yıkılmış, yakılmış bir Gazze, Batı Şeria bırakan İsrail tüm vahşetine rağmen istediği işgalci sonucu alamadığı için Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'ı, Hizbullah'ın temel yönetici kadrolarını, FHKC Politbüro üyesi ve Askeri Güvenlik Departmanı Başkanı Muhammed Abdel Aal'in de aralarında bulunduğu 3 savaşçısını katlederek, kara hareketi ile siyonizme, emperyalizme karşı direnme umudunu yok etmeye çalışıyor. Diğer yandan Lübnan'ın güneyinde 20 km derinliğinde bir tampon bölge oluşturmayı amaçlıyor. Daha önce işgal ettiği Golan Tepeleri'yle Güney Lübnan'ı işgal etmeyi hedefliyor. ABD ise; Rusya, Çin, İran üzerinde üstünlük elde etmek için verdiği sınırsız destek ile ileri karakolu İsrail'i daha fazla cesaretlendiriyor.

İçte savaşın yükünü emekçilere çıkararak toplumda öfke biriktirten ve uzun süredir esir ailelerinin başlattığı haftalık eylemlerle istifaya çağrılan siyonist işgalci İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu içeride yaşadığı basıncı bir yandan da bu saldırılarla aşmaya çalışıyor.

Ortadoğu'da kartlar yeniden karılarak siyonist İsrail üzerinden işgal ve yağma savaşının alanı genişletilerek çatışma ve gerilim tırmandırılarak üçüncü dünya savaşının emareleri daha fazla belirginleşiyor.

Ancak siyonizme, emperyalizme karşı intifada, soykırım katliamlarına rağmen büyük bir kararlılıkla sürüyor. Ne var ki hem Ortadoğu ülkelerinde, hem Avrupa'da hem de Türkiye-Kürdistan'da siyonist İsrail'in bu pervasız gidişatına dur diyecek bir hareket açığa çıkmıyor. Oysa ki Ortadoğu'yu, dünyayı yeni bir savaşın eşiğine getiren bu saldırganlık ancak ve ancak direnen halkların sokakları tutması, savaşa karşı ezilen halkların öfkesinin ayağa kaldırılması ile mümkün.